Sayfalar

Ay Ayetleri

Hayır, yemin olsun aya (müdessir 32)
ve devamı
Ve dönüp gittiğinde geceye (müdessir 33) 

Allah Nedir? Kimdir?

El İlah, Arapça'da "Tanrı" anlamına gelen bir sözcüktür. İslamiyet öncesi Arabistan'da yaygın olan tek tanrılı din olan İbrahim'in Hanif dininin tanrısına verilen addır. Cahiliye Dönemi dönemi bazı Araplar Hanif dininin Tanrısı olan El İlah'a inanmakla beraber ona tapınmak için putları aracı edinmişler ve bazı putlara El İlah ismini verip onlara tapınmışlardır. İslamiyet'le birlikte bu putperest anlayış red edilmiş ve putperestlik yasaklanmıştır.


Ahzab 30.

Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık bir hayasızlık yaparsa, onun azabı iki katına çıkarılır. Bu, Allah'a göre kolaydır.

Zariyat 50-51

Zariyat 50. O Halde Allah'a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.
Zariyat 51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O'nun tarafından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.

Müslümanların Açıklamaları için >>

Nahl 93.

Allah dileseydi hepinizi tek bir ümmet kılardı; fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız. (NAHL 93.)

Atatürk`ün Hz Muhammed ve Islamiyet Hakkindaki Sözleri..(brz)

Kavgaci ruhlu bir sübyanin uydurdugu bu coban dini medeniyet yolunda milletimizin ayagina vurulmus prangadir.

 Mustafa Kemal Atatürk:"Islam,tarihin cöplügüne ait bir dindir!"Türkiye`de 500 yildan fazla bir zamandir eski bir arap seyhi olan Muhammed`in sacma kural ve teorileri cahil ve art niyetli müslümanlar tarafindan sivil ve ceza hukuku olarak kullanilip,uygulandi..Bu sacmaliklarla insanlarin yeme,icme,uyuma aliskanliklarina,en mahrem düsünce ve davranislarina kadar müdahele edip,kurallar koyuldu..

 Ahlaksiz bir bedevinin sacmaligi olan islamiyet hayatimizi zehirleyen cürümüs bir cesetten farksizdir.Modern ve medeni olmak isteyen türk halki uygarlik yolunda kendi türklük bilinc ve suuru,yasam tarziyla yürümek ve kendi medeniyetini kurmak zorundadir..



 Kaynak:Mustafa Kemal Pasa/Jacques Benoist-Mechin/Mustafa Kemal-Bir Imparatorlugun Cöküsü,1954

 Kemal Atatürk über Mohammed und Islam…

 Mustafa Kemal der Begründer der Türkei, genannt Atatürk: “Diese Hirtenreligion eines pädophilen Kriegstreibers ist der größte Klotz am Bein unserer Nation!” Quelle: Mustafa Kemal Pâscha “Atatürk” (Jacques Benoist-Méchin, “Mustafa Kemal. La mort d’un Empire”, 1954)

 Mustafa Kemal Atatürk: „Der Islam gehört auf den Müllhaufen der Geschichte!“ „Seit mehr als 500 Jahren haben die Regeln und Theorien eines alten Araberscheichs (Mohammed) und die abstrusen Auslegungen von Generationen von schmutzigen und unwissenden Moslems in der Türkei sämtliche Zivil- und Strafgesetze festgelegt.

 Sie haben die Form der Verfassung, die geringsten Handlungen und Gesten eines Bürgers festgesetzt, seine Nahrung, die Stunden für Wachen und Schlafen, Sitten und Gewohnheiten und selbst die intimsten Gedanken. Der Islam, diese absurde Gotteslehre eines unmoralischen Beduinen, ist ein verwesender Kadaver, der unser Leben vergiftet. Die Bevölkerung der türkischen Republik, die Anspruch darauf erhebt, zivilisiert zu sein, muss ihre Zivilisation beweisen, durch ihre Ideen, ihre Mentalität, durch ihr Familienleben und ihre Lebensweise.“

 Quelle: Mustafa Kemal Pâscha “Atatürk” (Jacques Benoist-Méchin, “Mustafa Kemal. La mort d’un Empire”, 1954)

İslam'da Hoşgörü!


Nadir bin Hars, mekkelileri muhammed'in yalanlarına karşı uyarmaya çalışan bir şahıstı.

-“Sakın inanmayın bu adama.’Tanrıdandır’ diye ileri sürdüklerinin tümü,eskilerin masallarıdır.Ben size onunkilerden çok daha güzellerini söyleyebilirim…”İran krallarına,İranlı masal kahramanlarına ait söylencelerden örnekler aktarabileceğini söylüyor,anlatıp duruyordu Nadir.(Taberi,Camiü’l-Beyan,18/137-138)
peki nadir bin haris'e ne oldu? bedir savaşı’nda muhammed'e esir düştü. muhammed diğer esirleri fidye karşılığı serbest bıraktığı halde nadir’i serbest bırakmadı. muhammed elleri bağlı nadir bin haris'in, kendi önünde boynunun vurulmasını emretti. muhammed'in gözü önünde nadir'in başı kesildi.
görüldüğü gibi hoşgörü dininin göz oydurtan hoşgörü peygamberi, kendisinin oynunu bozmaya ve ifşa etmeye çalışan haris bin nadir'in yıllar önce dediklerini unutmamış.
muhammed kendisine karşı çıkanları tek tek öldürtüyordu. şeriatda muhammed'e laf atmanın cezası bile ölümdür. ( Taberi TefsiriEbu Cafer Muhammed ibn Cerir et-Taberi)

İsra suresinin 73. ve 75. ayetleri

"ey muhammed! seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırıp daha başkasını ileri sürerek bize iftira etmeye sürüklüyorlardı nerdeyse. o zaman seni dost bulacaklardı. eğer seni pekiştirmiş olmasaydık, andolsun ki, onlara eğilim gösteriyordun, az kalsın. o zaman sana, yaşamı da , ölümü de kat kat azab biçiminde tattırırdık. sonra da bize karşı bir yardımcı bulamazdın."

Kuran'daki çeliksilerden biri de, "cennet" sayısıdır

Bir tane mi cennet var, yoksa birden çok mu cennet var?
Muhammed, Kuran’ı yazdırırken bu konuya pek dikkat etmemiş. Bazen tekil, bazen çoğul ifade kullanmış.
Bu da, Kuran’ın, Allah’ın kelamı değil, fakat Muhammed'in kelamı olduğunu gösteriyor. Ayetlere bakalım:
Zümer/ 39/73. Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: "Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin" derler.
Fussilet/ 41/30-2. "Rabbimiz Allah’tır" deyip sonra da doğrulukta devam edenler, onları, melekler, ölümleri anında: "Korkmayınız, üzülmeyiniz, size söz verilen cennetle sevinin, biz dünya hayatında da, ahrette de size dostuz. Burada, canlarınızın çektiği, umduğunuz şeyler, bağışlayan ve acıyan Allah katından bir ziyafet olarak size sunulur" diyerek inerler. *
Hadid/ 57/21. Ey insanlar! Rabbiniz tarafından bağışlanmaya, Allah'a ve peygamberine inananlar için hazırlanmış, genişliği yerle göğün genişliği kadar olan cennete koşusun; bu Allah’ın dilediğine verdiği lütfüdür. Allah, büyük lütuf sahibidir. Naziat/ 79/40-1. Ama kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir.
Yukarıdaki ayetlerde, "cennet", "tekil" olarak yazılmış. Yani, bir "adet" cennet anlamında.
Hâlbuki aşağıdaki ayetlerde ise tam tersi yazılmış: Cennet değil, ama "cennetlerden söz ediliyor:
Kehf/18/30-1. iyi hareket edenin ecrini zayi etmeyiz. Doğrusu, inanıp yararlı is yapanlara, iste onlara, içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bilezikler takınırlar, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek tahtları üzerinde otururlar.
Ne güzel bir mükâfat ve ne güzel yaslanacak yer! *
Hacc/ 22/23. Doğrusu Allah, inanıp yararlı is isleyenleri, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada altın bilezikler ve inciler takınırlar. Oradaki elbiseleri de ipektendir.
Fatir/ 35/33. Bunlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler, oradaki elbiseleri de ipektir.
Nebe/78/31-4. Doğrusu, Allah'a karsı gelmekten sakınanlara kurtuluş, bahçeler, bağlar, yaşıtlar ve dolu kadehler vardır.

Allah’ın 1 günü 1.000 yıl mı, 50.000 yıl mı?


Kuran'daki bazı ayetlerde Allah’ın bir gününün kaç dünya yılına eşdeğer olduğu konusunda da çelişkiler bulunmaktadır:
Hacc/22:47. (Resûlüm!) Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vaadinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.
Secde/32:5. Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin saya geldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O'nun nezdine çıkar.
Yukarıdaki ayetlerde, Allah’ın bir gününün, dünyanın 1.000 yılına denk olduğu söyleniyor.
Hâlbuki aşağıdaki ayette ise, Allah’ın bir gününün, dünyanın 50.000 yılına denk olduğu ifade ediliyor:
Mearic/70:4. Melekler ve Ruh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar.
Peki, bunlardan hangisi doğru? Bu birbiriyle çelişen ayetlere göre, Allah’ın bir günü, dünyanın 1.000 yılına mı, 50.000 yılına mı eşdeğer? Bu hatayı Allah-varsa eğer- yapmış olabilir mi, yoksa Kuran Muhammed'in mi kelamıdır? Allah varsa eğer, böylesine bir hatayı yapmayacağına göre, Kuran’ın insan elinden çıkma bir kitap olduğu, Allah’ın değil, Muhammed''in kelamı olduğu anlaşılmaktadır.

Kuran'daki Miras Hukukunda Sayısal Hatalar

Kadınların cenaze namazı kılıp kılmaması konusunda bile büyük eksikliklere sahip olan Kuran'da, miras konularına nedense büyük yer ayrılmış ve bu konuda çok detaylı ayetlere yer verilmiştir.
Aşağıdaki ayetler, "miras" hukuku ile ilgilidir. Bu ayetlere göre hesap yapıldığında, mirasçılarda, "sona kalan dona kalmaktadır" ,çünkü mirasın payları toplandığında, toplam, mirastan "fazla" olmaktadır!
Önce ayetlere bakalım, sonra iki ayrı örnek üzerinde mirası paylaştıralım ayetlere göre:
Nisa/4:11. Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir düşer. Bütün bu paylar ölenin yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakin olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.
Nisa/4:12. Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, ana babası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) mali mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tir. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkiyle bilendir, halîmdir.
Nisa/4:176. Senden fetva isterler. De ki: "Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kız kardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kız kardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kız kardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakki, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir.
Varsayalım ki, bir adam öldü ve geride üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı. Yukarıdaki ayetlere göre miras paylaşımı şöyle olacaktır:
Üç kız avlata mirasın 2/3'ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır.
Bu durumda, matematik yapalım:
(2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8)= 27/24 = 1,125 bulunur! (1,0 olması gerekirdi!)
Yani, miras paylaşıldığı zaman her bir mirasçının aldığının toplamı, mirastan fazla çıkmaktadır!
Allah, miras paylaşımında böyle büyük bir hesap hatası yapamayacağına göre, ayet Allah'a ait olamaz, Muhammed'e aittir.
Hesap bilmeyen Muhammed'e.
Bir diğer örnek verelim:
Bir adam ölür ve geride anası, karısı ve iki kız kardeş kalır. Kuran’ın yukarıda verilen ilgili miras ayetlerine göre; ana'ya mirasın 1/3'ü, karısına mirasın 1/4 'ü, iki kız kardeşe de toplam 2/3'ü kalacaktır:
Hesap yapalım:
(1/3)+(1/4)+(2/3)= 15/12= 1,25!
Burada da, miras paylaşılıyor, paylar toplanınca, mirastan daha büyük, %25 daha büyük çıkıyor!
Allah-varsa eğer- bu kadar hesap bilmez olabilir mi? Bu yanlış paylaşım oranları ile dolu ayeti Allah gönderemeyeceğine göre,
Muhammed kendisi yazmış olmaktadır.
Not: Okul önlerinde, Allah’ın örtünme emri gerekçesi ile "başörtüsü eylemi" yapan bayanların; inandıkları Allah'tan gelmiş olduğuna inandıkları Kuran’ın bu ayetlerine göre, medeni kanunun miras haklarını kadınların aleyhine düzenlenmesi için eylem yapmalarını, bir erkek olarak çok arzu ederim.(:->>
(Malum, bu ayetlere göre erkekler daha avantajlı da.)

Cennet ve dünyayı yaratmak kaç gün aldı?

Araf/7:54. Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
Yunus/10:3. Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'dır. Onun izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O Rabbiniz Allah'tır. O halde O'na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?
Hud/11:7. O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Yemin ederim ki, (Resûlüm!): "Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz" desen, kâfir olanlar derhal "Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir" derler.
Furkan/25: 59. Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden (ona hükmeden) Rahman’dır. Bunu bir bilene sor.
Evet, yukarıdaki ayetlerin tümünde, yer ve göğün altı günde yaratıldığı söyleniyor. Hâlbuki aşağıdaki ayetlerde ise, yer ve göğün sekiz günde yaratıldığı anlaşılıyor ki, bu ayetlerle yukarıdaki ayetler bir çelişki içindedir.
Fussilet/41:9. De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.
Fussilet/41:10. O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti.
Fussilet/41:12. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, aziz, alîm Allah'ın takdiridir.
Hesap edelim:
2 gün(yer)+ 4(gıdaların oluşumu)+ 2(gökler)= 8 Gün (6 değil!..)
Muhammed'in ya hesabı zayıftı, ya da Kuran'ı yazdırırken daha önce ne söylediğini unutuyor ve böylece çelişkili ayetler oluşturuyordu.

Buhara’nın Tekrar Kuşatılması ve İlk Türk Katliamı

Buhara’nın Tekrar Kuşatılması ve İlk Türk Katliamı

 Kuteybe Merv’de büyük bir hazırlık yapar.. Bu arada Vardana ve Buhara beylikleri arasında çatışmalar vardır.. Müslümanlara karşı mücadele etmek için bu çatışmalar derhal durdurulur ve Vardan Hudat, Kuteybe’ye karşı Türklerin başına geçer.. Kuteybe önce, Numiskent ve Ramitan’a saldırır ve buraları kolayca istila eder.. Demirkapı önlerinde Vardan’la çarpışırlar.. Vardan savaşı kaybeder ve Buhara’ya doğru çekilir.. Ancak Kuteybe’de, savaştan yorgun düştüğü için Buhara’yı alamadan Merv’e geri döner.. Haccac bunu başarısızlık olarak kabul eder ve, Buhara’yı mutlaka almasi için Kuteybe’ye emir verir..Kuteybe büyük bir hazırlık yaparak bir sene sonra tekrar Buhara’yı kuşatır.. Türkler direnir ve Kuteybe başarılı olamaz, ordusu dağılmaya başlar.. Bunun üzerine Kuteybe her bir Türk başı için askerlerine 100 dirhem vaad eder.. Para hırsı ile gayrete gelen Araplar, şehri istila ederler..Bütün direnen Türkler kılıçtan geçirilerek tam bir katliam yapılır, Araplar Türk kadınlarına tecavüz ederler, beğendikleri kadınları ya cariye olarak kullanmak yada köle pazarında satmak üzere alıkoyarlar.. Erkeklerden de binlerce kişiyi köle olarak satmak üzere beraberlerinde götürürler.. Araplardan oluşan yeni bir idari kurumlaşma yapılır.. Diğer beyliklerden tepkiler gelmeye başlayınca da, Buhara Melikesi Hatun’un oğlu Tuğ Sad kukla hükümdar yapılır.. Tuğ Sad tarihe hain bir işbirlikçi olarak geçer.. Daha sonrada Müslüman olarak oğluna da, efendisi Kuteybe’nin ismini vererek bağlılığını kanıtlar.. Etkili bir kolonizasyon yapmak isteyen Kuteybe bunun için öncelikle yerli halkı İslamlaştırmaya başlar.. Buhara halkı önceleri Müslüman olmuş gibi görünseler de bu dini kabul etmek istemezler..Kuteybe Türklerin aslında Müslüman olmadıklarını, evlerinde İslami kuralları tatbik etmediklerini anlar ve yeni bir yöntem geliştirir..Bu yönteme göre Türkler evlerini Araplarla paylaşmak zorunda bırakılırlar ve bu şekilde bire bir kontrol altına alınırlar.. İslami kurallara uymayanlar ise ağır cezalara uğratılırlar..
 ( Bugün, bazı İslami yazarlar bu getirilen tedbirlerin İslam”ın Türkler tarafından kabul edilmesinde çok yarar sağladığını açıkca ifade ederler..Bu yaklaşım da üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.. )
 Kuteybe’nin bu zorlamaları karşısında, halkdan bazı direnişçiler çıkar.. Gizlice silahlanırlar..Bu durum karşısında Araplar camiye dahi silahsız gidemez olurlar..Kuteybe baskıları arttırır, kendi aralarında örgütleşen Türkleri yakalattırıp öldürtür.. Bu arada yeni vergi yasaları getirir.. Yerli halk, halifeye senede 200000 dirhem, Horasan valisi Haccac’a da 10000 dirhem vergi ödemeye mecbur bırakılır.. Bunun dışında Arap askerlerinin atlarına yem temin etmeye, oraya getirilip yerleştirilen Arap ailelerine odun temin etmeye ve onlara tahsis edilen arazilerde çalışmaya mecbur bırakılırlar.. Kadınlar, kızlar Araplara cariye yapılırlar.. Buhara Türkleri bu yıllarda dünyadaki çok az milletin yaşadığı vahşeti ve ızdırabı yaşar.. Kuteybe’nin getirip Türk evlerine yerleştirdiği Arap’lar, Türklerin o zamana kadar yaptıkları bütün birikimlerinin üzerine konarlar, Türklerin tarlalarını alır ve Türkleri o tarlalarda çalıştırırlar.. İste Tek din İslam oluncaya kadar savaşın diyen ayet, Arapları Türklerin sırtından geçimlerini sağlayacak ortamı yaratmıştır..Allah dini dedikleri İslam, Ahzab Suresi / 50 de olduğu gibi, savaşta gasp edilen Türk kızlarını da ganimet olarak görür, ve Araplara cariye olmalarını helal kılar..Cuma namazı zorunlu hale getirilir.. Genede Türkerden rağbet görmez. Bunun üzerine Kuteybe, namaza gelenlere 2 dirhem vaad ederek önce fakirler üzerinde İslamın etkili olmasını temine çalışır.. Bu uygulama nispeten başarılı olur.. Fakir halktan para için camiye gidenler olur..

 1. Büyük Katliam - TALKAN KATLİAMI

 Buhara’da olanlar diğer Türk Beyliklerinde de etkilerini gösterir.. Aynı şeylerin kendi başlarına geleceğinden korkmaktadırlar.. Sogd meliki Neyzek Tarhan şehrinin yıkıma uğramaması için Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır.. Bu anlaşmaya göre Tarhan haraç verecek ve tarafsız kalacaktır.. Ancak bu tarafsız kalmalar ve Türklerin birleşememeleri Arapların işlerini kolaylaştırmış ve Türk beyliklerini istedikleri gibi istila edip talan etmişlerdir.. İlk olarak saldırıya uğrayan Kibac Hatun’a diğer beyliklerden yardım gelmeyince, o yardımı esirgeyenler aynı akibete uğramışlardır.. Bu olaylarda Türklerin belli bir şekilde organize olamamaları da onların Araplar tarafından istila edilmelerini kolaylaştırmıştır.. Neyzek Tarhan daha sonra Kuteybe ile yaptiğı anlaşmada hatalı olduğunu ve bu anlaşmanın kendisine hiçbir güvence getirmeyeceği gibi diğer Türk Beylerine de ihanet etmiş olacağını anlar.. Tohoristan’a dönerek bütün Türk Beyliklerine birer mektup yazar ve onları ortak bir direnişe girmeleri için uyarmaya çalışır.. İlk olumlu yanıt Talkan meliki Sehrek’den gelir..Tarhan’ın planlarını öğrenen Kuteybe, buna karşılık Belh şehrinde hazırlık yaparak, baharda büyük bir ordu ile Talkan şehrine doğru yürür.. O ana kadar bir direniş hazırlığı yapamayan Talkan şehri meliki Sehrek, Kuteybe’nin gelişinden önce şehri terkeder.. Şehre hiç savaşmadan giren Kuteybe’nin adamları şehirde eli kılıç tutabilen nekadar erkek varsa hepsini kılıçtan geçirirler.. Bu katliam o zamana kadar yapılanların en büyüğüdür.. Kuteybe bu katliamı diğer beyliklere ibret olması için yapar.. Kuteybe’nin askerleri öldürebildikleri kadar öldürürler, geri kalanları da, Talkan yolu üzerindeki ağaçlara asarlar.. Bu yolun 4 fersah ( 24 Km.) mesafelik bölümü Türklerin ağaçlara asılan cesetleri ile doludur.. Talkan katliamı tarihe, Arapların o güne kadar yaptıkları katliamların en büyüğü olarak geçmiştir.. Halk, Müslüman Araplarla savaşmadığı halde, Kuteybe ve askerleri sırf diğerlerine örnek olsun diye 40.000 kadar kişiyi kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır.. bütün bunlar hep İslam adına yapılmıştır..
 Kuteybe, Talkan katliamından sonra Suman’a girer.. erkeklerin pek çoğunu öldürterek, kadınlarını ve kızlarını cariye olarak alıkoyar.. Daha sonra Kes ve Nesef’de aynı şeyleri yapar.. Erkekler öldürülür, Türk kadın ve kızları utanç verici bir şekilde Araplara cariye olurlar.. Daha sonra Faryab’a yönelir ve Faryab’ın teslim olmasını ister.. Faryab halkı başlarına gelecekleri bildiklerinden teslim olmaya yanaşmazlar.. Erkekleri dövüşerek ölürler.. Bütün şehir yakılır.. Araplar bu şehre yakılmış şehir anlamında Muhtereka derler.. Kuteybe, Faryab’dan sonra, Tarhan’ın çekildiği kale Bazgis’i kuşatır.. 2 ay süreyle devamlı olarak buraya saldırır fakat bir sonuç elde edemez.. Bu arada kış yaklaşır..Kuteybe’nin kışın savaşacak gücü yoktur ancak, kale içindeki Türklerin de yiyecekleri bitmiştir.. Her iki tarafta savaşın kendileri için kaybedildiğini düşünür.. Kuteybe son olarak bir hileye baş vurur.. Tarhan’ın yanına Muhammed bin Selim adındaki adamını gönderir.. Muhammed ibni Selim Tarhan’ın teslim olması durumunda kendisine hiç bir şekilde zarar gelmeyeceği güvencesini verir.. Kalenin açlık içinde olmasından dolayı Tarhan’ın Kuteybe’nin teklifini kabul etmesinden başka yapılacak bir şeyi yoktur.. Komutanları ile görüşüp teklifi kabul ederler.. Silahlarını teslim ederek kaleden çıkarlar.. Tarhan kaleden çıkar çıkmaz yakalanır, etrafı hendek açılmış bir çadırda zincire vurulur..Kuteybe bu arada Tarhan’ı hemen öldürmez.. Haccac’a haber göndererek ne yapacağını sorar.. Haccac Tarhan için, “ O bir Müslüman düşmanıdır hiç aman vermeden öldür” der.. Kuteybe önce Tarhan’ın iki oğlunu, Tarhan’ın ve toplanan halkın gözü önünde öldürtür.. Arkasından 700 kadar Türk savaşçısının başlarını gene Tarhan’ın ve halkın gözü önünde kestirir.. Tarhan’ı da bizzat kendisi öldürür.. Bütün kesilen başlar Haccac’a gönderilir.

 Tarhan’ın öldürülmesinden sonra, Kuteybe, Aral Gölü’nün altında bulunan Harzem bölgesine yürür.. Harzem’de Caygan ile Havarizat arasında taht kavgası vardır.. Kuteybe Caygan’la işbirliği yapar.. Önce Havarizat ile etrafındakileri öldürtür.. Arkasından Camhud melikini yenerek 4000 civarında esir alırlar.. Ancak, daha sonra bunlar Kuteybe’nin emri üzerine öldürülürler..

 Bu olay, Ziya Kitapçı”nın, İslam Tarihi ve Türkler adlı kitabında aynen şöyle anlatılır ;
 Bu harblerden birinde, et-Taberi”nin bütün tafsilatı ile anlattığına göre, bir defasında Abdurrahman b. Müslim, Kuteybe”ye, 4000 esirle gelmişti. Kuteybe, Abdurrahman”ın böyle kalabalık Türk esirleri ile geldiğini görünce hemen tahtının çıkarılmasını ve bir meydana kurulmasını istedi. Tahtının üzerine mağruru bir eda ile oturan Kuteybe, bu Türk esirlerinden bin tanesini sağına, bin tanesini soluna, bin tanesini arkasına ve bin tanesinide önüne dizilmelerini söylemiş ve sonrada Arap askerlerine dönerek yalın kılıç bu Türklerin kafalarının koparılmasını emretmiştir. Cebbar, zorba, insafsız Arap komutanının etrafının bir anda bu Türklerin kafa kol ve gövdeleri ile bir kan gölü haline geldiğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bu harblerde öldürülen Türklerin haddi hesabı yoktu. Nitekim bu vahşetten adeta gururlanan bir Arap şairi Kaah el-Aşkari şöyle haykırmıştır,

 ”Kazah ve Facfac önlerinde korkudan birbirlerine sarılmış zavallı Türkleri öldürdüğünüz geceleri hele bir hatırlayınız.

 Herkesi kılıçtan geçirdiniz. Sadece ata dahi binmeyecek yaşta küçük çocuklar kaldı. Binenlerde o hırçın atların sırtında sanki bir yük gibiydiler.”

 Harzem’de ayaklanan halk, Kuteybe ile işbirliği yaptığı için Caygan’ı öldürür..Bunun üzerine, Kuteybe bütün Harzem’i yakıp yıkar, halkı kılıçtan geçirir.. Harzemli ünlü Türk bilgini, Biruni Harzem’deki uygarlığın yok edilişini şu şekilde anlatır.. “Kuteybe, her çareye baş vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri, geleneklerini koruyanlarını, bütün bilginleri öldürttü, böylece herşey karanlıklara gömüldü.. İslam Harzemlilerin içinde girerken, onların tarihi hakkında bilinenleri artık öğrenme olanağı bırakmadı..Harzem’i yıktıktan sonra Kuteybe, Semerkant üzerine yürür..Semerkant meliki Gurek üzerine gelen Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister.. Taşkent ve Fergane’den yardım gönderir, fakat gelen birlikler yolda Kuteybe’nin askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler..Semerkant, kuşatılır.. Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar.. Daha fazla dayanamayacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır..Bu anlaşmaya göre,

 1.Semerkant Araplara her sene 2.200.000 altın ödeyecektir..
 2.Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak verecektir..
 3.Şehirde Cami yapılacaktır..
 4.Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır..
 5.Tapınak ve putlardaki tüm mücevherler Kuteybe’ye teslim edilecektir..

 Daha sonra Kuteybe, altından yapılan putları erittirerek alır ve Merv’e geri döner.. Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Muslim’i Semerkant’ın başına vali olarak bırakır..
 Kuteybe’nin Merv’e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında işgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar.. Zaman zaman Ceyhun ırmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler.. Haccac Kuteybe’ye Taşkent ve Fergana’yi işgal etmesi talimatını verir.. Kuteybe Taşkent’e gider fakat başarılı olamaz.. Bu arada Haccac ölür. Halife Velid, Kuteybe’ye Türklere karşı savaşları devam ettirmesini söyler.. Kuteybe bu sefer Kasgar’a doğru yola çıkar.. Tam Kasgar’ı kuşatacakken Halife Velid ölür, yerine Süleyman ibni Abdülmelik halife olur.. Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan Kuteybe Kasgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak kendi komutanları tarafından 11 yakını ile birlikte 716 senesinde kafası kesilerek öldürülür.. Çünkü Kuteybe’nin komutanları Halifeye karşı gelmek istememişlerdir..

 2. Büyük Katliam - CURCAN KATLİAMI

 Kuteybe ve Haccac’ın ölümü, Arapların Türkleri Müslümanlaştırmak ve Türk şehirlerini talan etmek politikalarında bir değişiklik yapmamıştır.. Öncelikle, Araplardaki Türklere karşı olan korku ortadan kalktığı için, Araplar, Kuteybe’den sonra da aynı şekilde Türk yurtlarına saldırılarını sürdürmeye devam etmişlerdir.. Kuteybe’nin öldüğü aynı yıl olan 716 da, Yezid ibni Muhelleb Horasan’a vali atanır.. İlk iş olarak Dağıstan’ı işgal eder.. Dağıstan meliki Saltekin, Yezit’e karşı uzun süre dayanır.. Sonunda Dağıstan düşer.. Şehir yağmalanır ve 14000 kişi öldürülür..Dağıstan’dan sonra Curcan’a yönelir.. Curcan 300.000 dirhem karşısında savaşmadan teslim olur.. Yezid, Curcan’a bir bölük asker yerleştirerek, Taberistan’ a doğru yola koyulur.. Taberistan Meliki, İsfehbed, Deylem melikinden 10000 kişilik bir yardım alarak savaşa başlar.. İsfehbed savaşırken, Curcan halkı da ayaklanarak Esed ibni Abdullah komutasındaki askerleri imha ederler.. Yezid öfkeye kapılır, Curcan’lı Türkleri yendiğinde kanlarından değirmen döndürüp ekmek yiyeceğine dair Allah’a yemin eder.. Askerlerini toplayarak Curcan üzerine yürür.. Curcan beyi, şehirden çıkarak Curcan kalesine çekilir. 7 ay süren savaştan sonra, kale düşer.. Curcan beyi öldürülür.. Kaledeki askerler esir alınır.. Araplar, daha sonra Curcan şehrine girerler.. Burada da aynı şekilde Kuteybe’nin yaptığı katliama benzer bir katliam yapılır.. Türkleri öldürerek, 4 fersah boyunca sağlı sollu ağaçlara astırır.. Allah’a verdiği sözü yerine getirmek için, esir aldığı binlerce Türk’ü, Enderiz vadisindeki nehrin kenarına sürükler, orada askerlerine korumasız Türkleri öldürtür.. Öldürülen Türklerin kanlarını nehire akıtır.. Nehrin suyuyla akan kanlardan, ilerideki değirmenden un ve ekmek yaptırarak yer ve Allah’a verdiği sözü yerine getirir.. Katliamdan geriye kalan kız ve kadınlardan beş de biri cariye olarak halifeye ayrıldıktan sonra, geriye kalanlar askerler arasında ganimet olarak paylaştırılır..
 Kaynaklar Curcan katliamında Talkan katliamında olduğu gibi yaklaşık 40.000 Türk’ün öldürüldüğünü söylerler..
 717 yılından sonraki zaman, Arapların kendi aralarındaki çatışmalarla geçer.. Buraya kadar dikkat ederseniz, ilk Arap saldırıları başladığında Kibac hatun diğer Türk Beyliklerinden yardım istediği halde istediği yardım kendisine verilmemişti.. Sonra o yardımı göndermeyenler, yardıma muhtaç duruma düştüler.. Bu olaylardan Türklerin daha o zaman da aralarında tam bir birlik ve beraberlik sağlayamamış olduklarını görüyoruz.. 717 yılında Ömer ibni Abdulaziz halife olur..İki yıl sonra hastalanır yerine, 719’da, Yezid ibni Abdülmelik geçer.. Yezid ibni Abdülmelik ile Yezid ibn Mehleb’in arası iyi değildir.. Yezid ibn Mehleb hapse attırılır ancak, Yezid ibni Mehleb hapisten kaçarak, Basra’da örgütlenir ve Yezid ibni Abdülmelik’e karşı ayaklanır.. 721’de Abbas ve Mesleme adında iki komutan önderliğinde kurulan hilafet ordusu Yezid ibni Mehleb ile savaşır.. Bu savaşta Abbas ve Yezit ibni Mehleb olur.. Yezit’in kafası kesilerek halife Yezit ibn Abdülmelik’e yollanır.. Mesleme, Mehleb’in yakını olan yaklaşık 300 kişinin daha kafasını kestirerek öldürtür. Yezid ibni Mehleb’in oğlu olan, Muaviye ibni Yezid’de elinde bulundurduğu 32 kadar Mesmele taraftarının kafasını kestirtir.. Aralarındaki savaş, Mehleb taraftarlarının tamamen yok edilmesi ile biter… Mesmele, Mehleb’den ele geçirdiği aralarında Türklerin de bulunduğu cariyeleri Cerrah ibni Hakem’e satar..Bu arada, Yezid ibni Mehleb’in yerine getirilen yeni Horasan Valisi, Cerrah ibni Abdullah, Türkmenistan’ın iç kısımlarına bazı saldırılar yaparsada başarılı olamaz..
 Kuteybe’nin ölümüyle birlikte Türk topraklarına yapılan akınlar eskisi kadar başarılı olamamışlardır.. Bu dönemde İslam yayılmacılığı bir duraksama içine girer.. Halife II. Ömer ibn Abdülaziz, işgal altında bulunan yörelerdeki Arap egemenliğinin her geçen gün biraz daha zorlaşır bir hale gelmesinden dolayı bu bölgelerde yaşanan gerginliğin azaltılarak İslam’ın kuvvetlendirilmesine çalışır.. Kendisine bağlı yöneticilere, “ Bundan böyle Türk Beyliklerine saldırmayın, hakimiyetiniz altında bulunan bölgelerde gücünüzü arttırarak İslamı yaymaya çalışın” demiştir.. Ayrıca, II. Ömer, Müslüman olan halklardan cizye alınmamasını isterse de, Arapların gelirlerinde önemli ölçüde düşme olmasından dolayı bu karardan daha sonra, Türklerin Müslümanlıklarında samimi olmadıkları bahane edilerek vazgeçilmiştir.. Bu arada Horasan’da Cerrah ibni Abdullah, yerine Abdurrahman ibni Nuaym atanmıştır..

Temel Cennette

Temel cennete gitmis. Buyukce kapinin onunde uc kisi; beklemeye baslamislar. En onde musluman bir kadin, ikincisi hristiyan bir erkek, ucuncu sirada Temel.

Kapi acilmis ve gorevli bagirmis
 - Siradaki gelsiiiin.
Musluman kadin girmis kapi kapanmis ve iceriden bir 1 saate
yakin kadinin yurek yakan feryatlari duyulmus. Temel ile Hristiyan dehset
icinde beklesirken kapi acilmis.
Temel hemen one atilarak sormus;
- Ula naptiniz kadina?
- Musluman kadin oyle gunahsiz cikti ki zerre kadar bile bulamadik. Hemen melek olmasina karar verildi. Bilirsiniz meleklerin  arkasinda iki adet kanat  olur. Biz de kanatlari takmak icin uc delik sola, uc delik de saga actik. Tabii ki delikler acilirken biraz cani yandi. Ama simdi  alisti, huzur icinde  cennetin semalarinda ucuyor.
- Siradaki gelsiiiin.
Hristiyan erkek girmis, kapi kapanir kapanmaz yarim saate yakin feryat sesleri sonucu kapi acilmis.
Ayaklari korkudan titreyen Temel yine sinirle sormus;
- Ula Hristiyani niye bagirttiniz?
- O da oyle gunahsiz cikti ki direkt Hz.Isa'nin havarisi olmasina karar verildi.
Bilirsiniz havarilerin kafasinda hale vardir. Biz de kafasinin uzerine iki
sola, iki de saga olmak uzere dort delik actik. Tabiyatiyla biraz caniyandi. Ama simdi Hz. Isa ile birlikte cennetin semalarinda ucuyor.
-Siradaki gelsiiin deyince...
Temel; 'ben gelmem iceriye' demis.
- Nereye gideceksin peki baska secenegin var mi?
- Var. Gerekirse cehenneme giderim.
- Cehennemde kim var biliyor musun?
- Kim var?
- Seytan.
- Ne yapar ki?
- Vallahi denk getirirse si..r seni.
- Ossun, onun delugu hazur

Cehennem'de ne olacak?

 Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Miraç'ta Cehennem bekçisi Malik ile konuşması
 Hz. Muhammed (s.a.v) anlatıyor:

 Malik cehennemden iğne deliği kadar bir yer açtı.
 Oradan iplik inceliğinden siyah bir duman çıktı.
 O duman bir saat çıksaydı; bütün yeri ve semaları
 o dumanın karanlığı sarardı.

 Güneşin, ayın ve diğer aydınlık veren
 şeylerin ziyası ve nuru görünmezdi; mahvolurdu.
 Ancak Malik, o deliği o anda eli ile sığadı;
 o duman yok oldu.
 Bana şöyle dedi:

 -Buradan içeri bakın.

 Bakınca gördüm ki,
 cehennem birbirinin atında yedi tabakadır.
 En yukarısı cehennemdir ki; oraya müminlerin
 en asileri girer. Bunun azabı, diğerlerinden hafiftir.

 2.si Lezadır.
 Buraya Nasara girecektir.

 3.sü Hutamedir.
 Buraya da Yahudiler girerler.

 4.sü Sairdir.
 Buraya da Sabiler girerler.

 5.si Sakardır.
 Buraya da mecusiler girerler.

 6.sı Cahimdir.
 Buraya da müşrikler girerler.

 7.si Haviyedir.
 Buraya da münafıklar girerceklerdir.
 Bir de Allahlık davası güdenler girerler.
 Firavun, Nemrut gibi.

 Ben, aşağı tabakada olanların azaplarının şiddetinden
 bakmaya takat getiremedim. Ancak üst tabakada
 olanlara baktım; buraya ümmetimin asileri girerler.
 Buraya bakınca gördüm ki:

 Orada ateşten yetmiş derya var.
 Her deryanın kenarında ateşten birer şehir var.
 Her şehirde ateşten yetmiş bin ev var.

 Her evin içinde ateşten yetmiş bin sandık var.
 O sandıkların içinde de, erkekler ve kadınlar var.
 Oraya hapsolmuşlar; yanlarında yılanlar ve akrepler var.
 Şöyle sordum:

 - Ey Malik,
 bu sandıkların içinde hapsolanlar
 kimlerdir?

 Şöyle anlattı:

 - Bunların bazısı insanlara zulüm edip
 haksız yere malını alanlardır.
 Bazısı da büyüklük sayıp zalim
 cebbarlık edenlerdir.
 Halbuki Büyüklük,
 Celal ve İkram sahibi
 Yüce Allaha mahsustur.

 Sonra, bir kavim gördüm;
 dudakları deve ve köpek dudakları gibi idi.
 Karınları da şişmişti. Zebaniler, ateşten tokmaklarla
 bunların karınlarına vurup duruyorlardı.

 Karınlarında bağırsakları kopuyor;
 dübürlerinden dökülüyordu.
 Tekrar içlerinden bağırsak yaratılıyordu;
 zebaniler yine vurup döküyordu.
 Onlara böylece azap ediyorlardı.

 -- Bunlar kimlerdir? dedim;
 Malik şöyle anlattı:

 Bunlar ümmetinizde yetim malını
 haksız yere yiyenlerdir.

 Bir kavim gördüm,
 karınları dağlar gibi şişmişti.
 İçine yılanlar ve akreplerler dolmuştu.
 Orada hareket edip ıstırap veriyorlardı.

 Bunlar ayağa kalkmak istedikleri zaman,
 karınlarının büyüklüğünden ve yılanların,
 akreplerin hareketlerinden kalkmaya
 güçleri yetmiyordu. Yıkılıyorlardı.
 Sordum:

 Bunlar kimlerdir? dedim;
 Malik şöyle anlattı:

 Bunlar ümmetinizden faiz yiyenlerdir.

 Bundan sonra,
 bir alay hatunlar gördüm;
 bunların saçlarından asmışlardı.
 Bunlar için:
 -- Kimlerdir? diye sordum;
 Malik şöyle anlattı:

 Bunlar, şu kadınlardır ki;
 Yüzlerini ve saçlarını örtmeyip
 erkeklere gösterirler.
 Kocalarından başkasına zinetlerini açarlar.
 Kocalarına eza ve cefa ederler.

 Bundan sonra,
 bir takım erkek ve kadın gördüm;
 bunların dillerinden ateş çengellerle asmışlardı.
 Tırnakları bakırdandı. Kendi yüzlerini yırtıp
 parça parça ediyorlardı.

 Bunlar kimlerdir? dedim;
 Malik şöyle anlattı:

 Bunlar yalan yere şahidlik edenlerdir.
 Koğuculuk yapıp söz gezdirenlerdir.

 Bundan sonra, bir alay kadınlar gördüm;
 bunların kimisini göğsünden asmışlar;
 kimisini de ayaklarından baş aşağı asmışlardı.
 Bunlar feryad ve sayha atıp duruyorlardı.

 Bunlar kimlerdir? dedim;
 şöyle anlattı:

 Bunlar zina edenlerdir;
 ayrıca çocuklarını düşürüp katil işi işleyenlerdir.

 Bundan sonra bir alay adamlar gördüm;
 bunlar kendi yanlarının etlerini koparıp
 ağızlarına koyuyorlardı. Yemeyip ağızlarında
 gizliyorlardı. Ama zebaniler onları:

 Yiyin. Diye zorlayıp istemeyerek yediriyorlardı.
 Tekrar koparıp ağızlarına alıyorlardı. Zebaniler
 tekrar yemeleri için onları zorluyorlardı.
 Bu şekilde onlara azap ediyorlardı.
 -- Bunlar kimlerdir? dedim; şöyle anlattı:

 Bunlar, ümmetinizden şu kimselerdir ki,
 insanları yüzlerine karşı ayıplar; zemmederler.
 Ayrıca arkalarından kötüleyip gıybetlerini ederler.
 Elleri, dudakları, kaşları ve gözleri ile işaret ederek
 insanları alay alırlar.

 Bundan sonra bir kavim gördüm ki,
 Bunlar tam susadıklarından ötürü susuzluktan
 yanıp feryadla su istiyorlardı. Onların bu isteklerine
 karşılık ateşten kadehlerle kaynar sular verilip;
 İç diyerek zorlanıyorlardı. Onlar bu kadehi ağızlarına
 yakın götürdükleri zaman o suyun şiddetli kaynamasından
 yüzlerinin etleri pişip kadehin içine dökülüyordu. İçince de,
 bağırsakları parça parça olup dübürlerinden dışarı dökülüyordu.

 -- Bunlar kimlerdir? dedim; şöyle anlattı:
 Ümmetinizden şarap ve keyif verici şeyleri içenlerdir.

 Bundan sonra, bir alay kadın gördüm;
 baş aşağı ayaklarından asmışlar. Dilleri uzayıp
 ağızlarından sarkmıştı. Zebaniler, onların dillerini
 ateşten makaslarla durmadan kesiyordu. Zebaniler
 onların dillerini kestikçe uzuyordu ve bunlar eşekler gibi
 anırıyorlardı, köpekler gibi uluyorlardı.
 -- Bunlar kimlerdir? dedim; şöyle anlattı: _
 Bunlar ölüsü öldüğü zaman,
 feryadü figan eden kadınlardır.

 Bundan sonra, bir takım erkekleri ve kadınları gördüm.
 Bunları bakırdan fırınlar içine oturtmuşlardı. Altlarından
 ateşler ve alevler çıkıp başları ile beraber bütün
 vücutlarını bürüyordu. Gayet kötü kokular geliyordu.

 -- Bunlar kimlerdir? diye sordum;
 Malik şöyle anlattı:
 Bunlar, zina eden erkek ve kadınlardı.
 Peki, bu kötü koku nedir? dedim;
 bunu da şöyle anlattı:
 Onların ferçlerinden çıkan şeyin kokularıdır.
 Bundan sonra, bir kısım kadınları gördüm ki,
 asılmışlar. Bunların elleri boyunlarına sıkıca bağlanmıştı.
 -- Bunlar kimlerdir? diye sordum;
 Malik şöyle anlattı:
 Kocalarına hıyanet edip mallarını telef edenlerdir.

 Peygamber Efendimiz sav; bir kavim gördüm ki,
 bunların cesetleri hınzırına, yüzleri de köpek yüzüne
 benziyordu. Dübürlerinden ateşler çıkıyordu. Yılanlar,
 akrepler onları sokuyor; etlerini yiyorlar.
 -- Bunlar kimlerdir? dedim;
 Malik şöyle anlattı:
 Bunlar ümmetinizden namaz kılmayan,
 gusül etmeyenlerdir.

 Bundan sonra, bir takım erkekleri ve kadınları gördüm.
 Bunlara ateşte azap ediliyordu. Bunların üzerine zebaniler
 musallat olmuştu. Bunlar feryad ettikçe, zebaniler sopalarla
 vuruyorlardı. Karınlarına ateşten süngüleri saplıyorlardı.
 Vücutlarını da ateşten kamçılarla dövüyorlardı.

 Bunların azapları pek çetin gördüm.
 -- Bunlar kimlerdir? diye sordum;
 Malik şöyle anlattı:
 Bunlar ana ve babalarına isyan ederek
 karşı gelenlerdir.

 Yine bir kavim gördüm;
 bunların boyunlarına ateşten dağlar gibi büyük
 halkalar geçirmişlerdi.
 -- Bunlar kimlerdir? diye sordum;
 Malik şöyle anlattı:
 Bunlar, üzerlerinde bulunan emanetleri
 sahiplerine vermeyenlerdir.

 Bundan sonra, bir kavim gördüm; zebaniler bunları
 ateşten bıçaklarla boğazlıyorlardı. Ama bunlar aynı
 saatte diriliyordu. Bunlar dirilince, zebaniler tekrar
 onları boğazlıyorlardı.
 -- Bunlar kimlerdir? diye sordum;
 Malik şöyle anlattı:
 Bunlar haksız yere adam öldürenlerdir.

 Bir kavim daha gördüm; gayet çirkin ve kötü kokulu
 cife yiyorlardı.
 -- Bunlar kimlerdir? diye sordum;
 Malik şöyle anlattı:
 Bunlar gıybet edip insanların etini yiyenlerdir.

 Bunlardan başka,
 cehennemde iki sınıf kimse gördüm;
 bunların bir sınıfı erkeklerden, bir sınıfı da kadınlardandı.
 Bunların azabı gayet şiddetli idi.
 -- Bunlar kimlerdir? diye sordum;
 Malik şöyle anlattı:
 Bu erkekler, beylerin önünde sopa ve kamçılarla gidip
 zavallı fakirlere vurup zulüm edenlerdir.
 O kadınlar ise sureta libas giyip hakikatte cümle azası belli,
 açık hükmünde ve erkeklere aşikar olanlardır.
 Ayrıca dışarı çıktıkları zaman, erkekleri kendilerine
 çekenlerdir. Bu sebepten, başları deve hörgücü gibi
 büyük olup selametle doğruca cennete giremezler.

 Bundan sonra, cehennemde bir alay erkek ve dişi
 kimseler gördüm. Bunların azabı birbirine benzemiyordu.
 Her birine bir başka türlü azap olunuyordu. Bu tabakada
 azap olunanlar arasında bunlardan şiddetli azap olunan yoktu.
 Şöyle bir azap ediliyorlardı. Bunları ateşten sopalar üzerine asmışlardı.
 Etleri pişip dökülüyor; sadece kemik kalıyorlardı. Hak Teala onların
 etlerini bitiriyor; yine önceki gibi etleri pişip dökülüyordu.
 Bazıları da, ateşten zincirlerle, bukağı
 -- Bunlar kimlerdir? diye sordum;
 Malik şöyle anlattı:

 Bunların vücut sağlığı yerinde iken namazı
 terk edenlerdir. Ve şöyle dedim:
 -- Ey Malik, kapıyı kapa,
 bakacak takatim kalmadı.

 Malik şöyle dedi:
 YA RESULULLAH, mübarek gözünüzle müşahede ettiğiniz
 azapları gördüğünüz gibi ümmetinize bildirin. Ümmetinizi
 çok çekindirin. Masiyetlerden, Allahın emrine aykırı
 hareketten onları alıp men edin.Allaha tam itaate teşvik
 edip ibadet yoluna getirin. Allahın azabı şiddetlidir.
 Cehennemi yedi tabakadır. Bu gördüğünüz ilk tabakasıdır.
 Aşağıları daha şiddetlidir.' Bunu dinledikten sonra,
 RESULULLAH SAV EFENDİMİZ ümmetine şefkatından
 dolayı ağlamaya, şefaat ve niyaza başlar.

 Ümmetinin zaafı ve o gibi azaba takat getiremeyeceklerini
 anlatıp o kadar çok ağladı ki ; Cebrail, Mukarreb melekler ve
 orada bulunan diğer melekler dahi ağlamaya başladılar.
 Resulullah sav Efendimizin tazarru ve niyazına: AMİN!: dediler.

 Bunun üzerine,
 izzet sahibi Yüce Hakk'tan şu hitap geldi:

 Habibim, senin değerin benim katımda büyüktür;
 duan makbuldür. Şefaatın makbuldür. Gönlünü hoş tut;
 seni muradına eriştirdim. Kıyamette sana bir makam vereceğim;
 şu kadar asileri sana bağışlayacağım, ta ki:
 -- YETER. diyesin. Senin ümmetini sair ümmetlerin
 üzerine seçtim. Seni de onlara şefaatçı kıldım.
 Dilediğin kadar şefaat eyle; kabul ederim.

 Sonra... Malikten başka,
 cehennem hazinler on sekiz tanedir;
 Malikle 19 olurlar.
 'Onun üzerine on dokuz melek tayin edilmiştir.'(74/30)
 Resulullah sav Efendimiz ümmeti namına mahzun oldu;
 halas olmalarınıı diledi.
 Bunun üzerine Yüce Hakk şöyle buyurdu:
 Senin ümmetine on dokuz harfli bir cümle ihsan eyledim.
 Ümmetin onu devamlı olarak bırakmadan okursa.
 kendilerini o on dokuz cehennem hazinlerinden ve
 onların yardımcıları olan zebanilerin azabından emin kılarım.

 O cümle şudur:
 Bismillahirrahmanirrahim.
 Hak Teala cümlemizi, Resulullah sav Efendimiz hürmetine cehennemden azad eylesin. Amin. (ateist karikatürler)